28 Şubat 2009

bana bir ikilik yapar mısınız?

Yazmak insanlara sizden nefret etme hakkı tanır. Tahmin edersiniz ki tersi de geçerli. Bu noktada hangisini tercih edeceği kısmen yazara kalmıştır ama ben daha çok aç gözlü olanları severim. Saatlerle yetinemeyip uykusuz kalan aç gözlü hayalperestleri. Okunduğunda sevgiyle karışık bir kıskançlık uyandıracak zeka parıltılarını. Hatta okkalı bir küfrü akla getirecek mıhlanmaları. İyi, kötü demeden sergileyen yüce imge kurucularını. 

Etraftan birşeyler duymak istediğinizde her zaman karşınıza çıkacak cümleler bulunur. İyi dinlerseniz her ses cümledir diyebilirim, sessizlik de pek tabi. Zaten cümlenin dizgiselliği de o kadar önemli değil. Kelime bulutunun içinde yaşamaya çoktan alıştığımızı düşünüyorum. Öyle mi? İkisiyle birden başedemeden varolmak imkanlı mı artık? Her neyse, kalanlar da gidenler de hep bizden gibi görünüyor nasıl olsa, gerçekten kalmadıkları ya da hiçbir yere gitmediklerinden olsa gerek. Hep bir ikilik, bir tane daha mı; yoksa?...

Güzel kelimeler bulup etrafında cümleler şekillendirmek yazmak olabilir. Yine de mesele öznelliğinde düğümleniyor. Nefret ya da sevginin çıktığı yerdir burası. Kimin güzeli? Ve ben bu seçilmişe baktığımda ne hissediyorum? Sahi, siz ne hissediyorsunuz seçilmişler hakkında? Tamam çok fazla soru sormayacağım artık, ama bu cevaplar vereceğim anlamına da gelmez; sanki vermem imkanlıymış gibi...

Bana bir ikilik yapar mısınız? Bırakın okumayın artık, işte oldu bile. Yazın heryerden fışkırır. Satır üzerinde gezinen gözlerin çıkardığı sesten bile; ve bu bazen son cümleye duyulan meraktır. 

2 yorum:

  1. nedir bu ihanetin nesnesi? ya da ihanetin öznesi de nesnesi de çoğu zaman kendimiz midir?

    YanıtlaSil