28 Ocak 2012

evde

"her akşam votka, rakı ve şarap"
diye bir 'akıldakalan' var ya hani
rakı bitti; votka yok, şarap var şimdi
dışarı çıksam bir kaçış belki
ama şaraptan kaçmak da
öyle azımsanacak bir bahane değil ki
hele rakıdan sonra...
öyle de soğuk dışarısı...

karşımda eli kesik bir kadın,
ruhuna atılan dikişlerle kıyası bile
abesle iştigal.
onu bekliyorum yine de
niyeti bozmuşum çoktan
o şarap açılacak!
endişelenmesin istiyorum;
rakı üstüne şarap, malum,
gerçi etkisini adamakıllı
deneyimlemişliği de yoktur ama, olsun...

"naber" diyorum ona,
müziğe konsantre olmuş, kim bilir nerelerde
sigara paketinde son iki,
yarıdan hallice bir tane daha
yeter, daha ne olsun...

pek bir melankoliğim zannediyorsunuz belki ama
araya "sosyal medya" falan da giriyor zaman zaman,
"van'da hafif şiddette deprem"

ya müziği kapatmak gerek, ya da şarabı açmak
ikisinden de vazgeçesim yok ya hayırlısı...
ne endişelerden geçmiştir diyerek
kendimi rahatlatmaya çalışıyorum
küçük bir kadeh de ona koysam mı?

"tab"larıma bir göz attım da;
"turgut uyar'ın huzursuzluğu" diye bir doktora tezi
açık duruyor öylece 342 sayfa
basmazsam hiç okumayacağımı biliyorum
basarsam belki...
ben de huzursuzum...

ve kalkıyorum şaraba doğru,
az sonra elimde döneceğim,
soracağım ister misin diye
endişe ve şaşkınlık karışımı
gözlerine bakarak
bir de küllüğü boşaltmalı...

beklediğim gibi değil dünya,
genelde olmaz da zaten
güldü şarabı elimde görünce.
sordum ister misin diye;
"birşey olmaz herhalde, midem iyi" dedi
döktüm biraz da ona;
"içtim şarabı, içtim rakıyı"...
sigarayı bırakalı üç sene kadar oldu,
bundan gayrı dolu küllükler
benim eserim...

"şarkılar" dedi "hüznü çağrıştırıyor"
"hüzün" dedi, "iyi bir şeydir"
"üretkendir değil mi?"
gülümsedim, yazdığımın farkında değildi
belki farkındaydı da ben farkında değildim
üretkenlik mi?bilmem...
yazdığımın farkındadır muhakkak ama
belki sadece eş dostla yazıştığımı zannediyordur...
önemli değil, haklı bence, "hüzün üretkendir"...
en azından hüznün de bir üretkenliği vardır sanırım...

ne eksik ne fazla, tam da yarımmış
şimdi içerde horlayan,
babamın sigara paketi
"ay bıraksanız şu sigarayı yaa..."
sigarayı bırakalı yaklaşık üç yıl oldu
yaklaşık onüç yaşından
üç yıl öncesine...

biraz da "içine kuş kaçmış kadın"
dinleyelim bakalım
kıyaslanmaz ama o da "boş değil" sonuçta
"hayat sen ne çabuk harcadın beni"...
durukan'dan sonra fazla arabesk yine de...

oda müziğine doğru bir eksen kayması
sanki hergün eksenimiz kaymıyormuş gibi...
ama sözler benim olsun şimdi
başka kelimelere tahammülüm yok
dikkatimi dağıtıyorlar...
peeh...dikkatimmiş...

bir mısra var aklımda bayadır
tam nasıl desem bilemediğim...
belki birden çok...
hep bir başka zamana bıraktığım,
yine öyle olacak hissediyorum,
öyle de olsun sıkıntı yok.
zamana bırakmak iyidir diye,
kendimi avutuyorum...

7 Eylül 2011

adını beğenmedim

bir şiir ne kadar zamanda yazılır?
yarım saat? yarım bira? yarım asır?
bir ömür boyu yazılanı var mı?
'yaşam bir şiirdir' mi dediniz?
romantizminizi bozmak gibi olmasın ama
bir siktirin gidin afedersiniz
hala merak ediyorsanız
bu okuduğunuzun zamanını
('bu da şiir mi lan' diyenlere de selam)
hiç duymadınız mı yahu?
zaman göreceliymiş!

vallahi ben onların yalancısıyım...
herhalde onlar da benim.

19 Ağustos 2011

spoon in my pocket

clouds were playing with the light when
I was looking at the sky; such...

a kind of wet, cool and smooth morning
with movement inside/out, with understanding
sometimes sun shining on my legs, arms
and my face; eyes catching the light
even closed, yet opened

then walked through concrete, stone and glass
between life going on
days of our own to be shared honestly
I found myself at night
with a spoon in my pocket
walking back home with
the night breeze and
uncolored steps of the stairs

thinking about a touch
just to make me sleep

31 Mayıs 2011

yolunda

dönerken müzik dinlesem,
olmazdı hiç.
şehrin gece sesini duyamazdım.
kat kat olmuş,
katlarının birinden;
bir kadının yüksek sesli
kavgasını bilmezdim.
bildim de ne mi oldu
olan biten bu işte;

merdivenlerin sonuna doğru,
adımımı atmıştım ki...

10 Şubat 2011

son damla

su, gölgesine doğru yaklaşırken
parçaları, birbirlerine olan bağlılıklarını kanıtlar
ama paraşütleri yoktur ki
o dansın sonrasında açsınlar
su, gölgesiyle buluştuğu an
saçılıverir etrafa, dağınık
biz ise gölgemizden pek ayrılmayız ya
o yüzden belki dağınıklığımız
zihnimiz de öyle,
yanımızdan ayrılmayan bulanık bir gölge

mesela bütün bunlar,
işerken aklıma geldi !

24 Ocak 2011

dertlenme

alabildiğine tıkanık bir akşam bu
uzun zamandır rüyalarımda da uçmuyorum üstelik
bir dağ lazım bana havası çarpanından
bir kürek lazım mezar kazmaya
hoşuma giden mısraları, kelimeleri
unutur oldum kendimle beraber
günlerin getirdiği götürdüğünden az
hesaplarım şaştı büsbütün
kış da kış değil zaten
keyfince bunalamıyor bile insan
insem inemiyorum çıksam değil
duvarlarım meyil vermiş üstüme doğru
ya da ben yanlış tarafta duruyorum




29 Aralık 2010

dil altı

sabah uyanıyorum; bir geç kalmışlık huzursuzluğu
geç değilse bile erken de olmaz ki hiç
başım ağrımıyor neyse ki, huyunda yok
bazen sigara yakıyorum, illa küfür ediyorum içimden sonra
omuz, kucak, deniz, çimen, rüzgar
birşeylere bıraksam ya kendimi
duman alıp götürüyor yine
vapur alıyor, sarı alıyor
kahveden tanıdığım bir adam selam veriyor geçerken
mimar hayata dokunuyor!

hep bir tesellisi var ya hayatın, hastasıyım



21 Aralık 2010

b kapısı

göz göze geldim geçen gün
bir motor sesiydi, geçti, geceydi yine
yavaşça aktı saniyenin bilmemkaçında
belki bir robottu, üç beş puanın peşinde
çorbamdaki sinek kadar bile sevmedim ki ben onu
yanlış anlaşılmasın bu şiirde romantizm yok
anlama da çomak sokarım
aranmayın boşuna
eğer illa aranacaksanız elletmeyin kendinizi
mevlayı çıkarın cepten gerekirse, bari bulan sevinsin
belası bize kalacak ne olsa


16 Kasım 2010

uzun düşünce

düş/üyor gece sabaha doğru
dişleri kıtırdıyor köklerinde
iki sivil bitiveriyor hemen
dibinde et kokusu iskender
bir hayalken kelimeler
devrik bir ünlemin üstünden
bir cümle gibi düşü/yor

parça pinçik tesellisiz
çiğnemeden yuttuğu hayat
lapa lapa çocukluğuna düş/üyor
fincanda çorba sonbahar
sırta hırka yalnızlık
eeehh! deyip demekle kalır
voltaların bitimsizliğine

şairane düşü/yor hem
nasıl olsa hiç
dönmese bile
herkes uykusunda
belki yüzü sırtı üstü
bir de tozu toprağı kentin
dudaklarında




11 Haziran 2010

sırf

özleminden uyuyakaldım uzun gecelerde
belki rüyama gelir, savurursun saçlarını
yüreğime, maviliklere diye;
sararsın bakışlarımı çekersin derinine,
günü aydınlatır hani gülüşlerin.
yolu gözler bedenim
sırf sonu sana varıyor diye