6 Ağustos 2009
ki öncesi de var
birinci pulman
4 Ağustos 2009
mediumessage or the other versions of simulacrums
3 Ağustos 2009
sarı yaz
29 Temmuz 2009
köşeden geçen
22 Mayıs 2009
çapraz imge
farketmezsiniz.
taş akar, hırpalar suyu;
havalanan herşey elbet düşebilir.
yer boşalır, gök ıslanınca;
gün çökerken gece ağarır.
çığlık çekilir, acı atılır;
ve asker ölüme hepimizden daha mahkum.
top biter, oyun yuvarlanır;
sis bastırır
ve tipi çöker akşamlara.
19 Nisan 2009
kuş sesleri novalara yayılır
bir hamlede silinen satırlar,
yetim başlangıçlara gebe.
yaratmanın dişi karşılığı.
sadeliği pazar günlerinin,
çocuk sesleriyle sokaktan.
her şairin en az
bir kez müjdelediği,
bahara vuran gün ışığı,
hüzmeler falan;
belki yeşil, belki kırmızı.
ne kaldı müjdelenecek,
bahardan başka?
felaket tellallığı,
ve usandırıcı romantizm.
öfkeyle karışık
sevgi gelgitleri.
arasında yaşam,
lanetlenmiş ve kutsanmış gibi.
yedik içtik iyi hoş,
seviştik de çok şükür.
kavga ettik haybeden,
biraz televizyon izledik.
kitap dahi okuduk bazen,
çalıştık, çabaladık.
insanız velhasıl,
nerede kalmıştık?
yedik içtik iyi hoş...
toprağımda garip sahiplenmeler
bildiğimiz ne kaldı?
şimdilere yabancı,
tanınası ölüler.
ormanların sesi gibi,
hepimizin unuttuğu.
yalandan parlayan şehir,
sönük insanlığım.
güneş bile yetmiyor artık,
kafalar kalkmayınca.
kalksa bile ne görecek;
öylece sürüklenen,
çizgilerinde hayatın,
asla çizilemeyen.
kulağında fısıltılar,
milyonlar arasında;
deliliğine gizlenir,
delik bulamayınca.
23 Mart 2009
kahve
ölçüsüzken bütün hayaller;
büyüdük adam mı olduk sonunda?
şefim pardon!
hesapta bir yanlışlık var galiba;
içtiklerimiz doğrudur da,
biz bunları yemedik.
manalı bir sona ulaşmışken,
bitirmeliydik saplantıları;
daha tazeyken gözlemlerimiz,
izin vermeliydik içimize;
kar da yağsın güneş de.
o kadar bitmiş ki, sondadır artık;
başlangıcının tek yolu,
bir başınalıktan geçer.
toprağa hiç değmemiş ruhlar;
belki çatlamazlar ama,
vuramazlar dışarı
susuzluğun ızdırabını;
yine de yumuşaktırlar.
L
sırf kelimeler
alt alta
diziliyor,
ve işaretlerle
vurgulanıyor
diye,
şiirse, hani belki!
gerektiğinde elbet; nasıl ki her, yan yana yazılan kelime, cümle değilse; bu da şiir olabilir. olmalıdır da; en azından, denemelidir. yine de olmadıysa, işaretli yerlerden, ayırabilirsiniz. ama bilin ki, o zaman; başlık da değişir.
ışıklarca yıl uzakta
fazlalıklardan arınmış,
aç olmamalıydık en azından,
açıkta kalmamalıydık.
yetmeliydik birbirimize,
kendimize olduğu kadar.
şimdi bir çığlık neye yarar?
ancak ikiye ayırır insanları,
çığlık atanlar, ve atmayanlar.
ortasında olmalıydık çoktan;
güzel ve geniş zamanların.
huzursuz bir mirasyedi,
gururuyla intihar eder;
düşümde hayal kırıkları.
altı, üç, beş derken;
bari sayılmasın bu tur,
yeniden oynayalım.
her zamanki şımarıklığımızla;
kaybetmeye tahammülsüz,
ve habersiz duvarın ardından.
yassı silindir
şiir müzikle başlamalı
ve elbet onunla devam etmeli.
sürükleyen bir saksafon solosunun
imgesi yeterli değil şu an,
fırça darbelerini de duymak gerek,
siyah beyaz tuşları.
heyecanla bakan gözlerdir onlar,
aynı zamanda;
bilirler ne yapılacağını.
21 Mart 2009
homily
deeps me in my ears.
better than a poem
written for a song.
much more epic
but highly avant-garde,
fairy tales of a present.
tenseness makes me feel
the up-tempo of our lives.
purity of vibrations.
retrospect them all,
just for a creepy sound.
in the space that it is
unique and self-created.
dynamism of every noise
ended up in difference,
clearing up minds.
environmental found,
sounds from a faster look.
and the words are also,
everywhere to hear it down.
sometimes a whoopy guiding.
composed to minimalize
a young person’s expectations.
playing the life itself,
flowing hyperbolical.
experiences on existence,
firstly to be lived by ourselves.
partible memories can also;
be connected or gone.
but the sounds of ten auras,
are still here to be with.
three more minutes then I’m...
18 Mart 2009
sallanan sandalye
pencereden süzülen hüzmeler,
esintide uçuşan beyaz kumaş parçaları;
yarı şeffaf, olabildiğince hafif.
yana bırakılmış bir kol, umarsız
bir sineğin uçuşunda sözlerim;
kırmızısı tuğlanın, ve dokusu.
hareket eden gölgeler.
ustadır yaşanmışlığında sakinin;
parmak izimi bıraktığım kadehler,
tenimde lekelenen duman bulutları.
hayale açık, kuzey patikaları renginde
taze ve gittiğimden habersiz.
ışığın tonları bulaşmış yelkenlere;
savrulan sesler içinde arıza.
derinde gezinen enerji akışları,
biraz korkak, ve buyurgandır hiçe.
ellerimle büyüledim masanın kenarını,
kimselere çarpamasın diye.
beklenen kampanya
terkedilmiş topraklar;
yıkıma uzanan top güllesi,
medeniyetin ayak sesleri.
çılgınlığa tabi harcanış,
tasarlanmış bağımlılık;
anı anda tüketen,
yaşantısız parıltılar.
bir çubuk çek farketmez,
oniki taksite böleriz.
öyleyse
şimdi konuşalım;
ama gelince köşeye
bana da haber ver,
çarpışmayalım.
yorduğumda seyreliriz,
şimdi çoğalalım;
suya suskun olunca
öylesine dert ederler,
farklılaşmayalım.
sezdiğimde coşarız,
şimdi durulalım;
yakınımdan geçersen
kimselere duyurma,
hırpalanmayalım.
gördüğümde sergileriz,
şimdi gizleyelim;
rengin belli olunca
bana bir sigara ver,
zehirlenmeyelim.
sorduğumda lanetleriz,
şimdi kutsayalım;
tadına varınca varoluşun
herkese haber ver,
ıssızlaşmayalım.
sandığımda buluruz,
şimdi kaybedelim;
taşa geçtikçe izlerin
tertibine kast ederler,
olgunlaşmayalım.
çözdüğümde tıkanırız,
şimdi geri alalım;
laf çıkarsa haber ver
sarhoş zannederler,
ayıklanmayalım.
durduğumda hatırlarız,
şimdi hepten unutalım;
bana gelince boşver
hiç gitmesek bile,
uzaklaşmayalım.
17 Mart 2009
hiç de kafi
arifesinde bekleyiş
yaklaşır, uzaklaşır
huysuzluğu da cabası.
taşınabilir yalnızlığımız,
herin bir anlatı
ötesinde mavilik.
hiç de komik, her de daim
hepsinden geçtim,
peki parmak uçlarım?
tersine yıkılan bir ev;
eninde dağılır,
sonunda kavuşur bahçeye.
ötesi hayalimde, hafifçe;
tersine havalanan bir kuş.
harfler bile içiçe geçmiş,
kim nereden bilsin
bundan sonra ne olacağını.
uyur-uyanık cümlelerin
birden çok ortası var,
biri kafi durmak için.
sound-track
of the happening;
watched the movie
of my secret own,
things have to clarify
and be forgotten,
till the start of a now.
some I tracked sounds
for the assassin;
reached the odd
over a victory,
roads have to signify
and be totalized,
before the finish of a past.
üçlem
herdedir muhakkak;
boşuna değil kelimelerin,
ortaya koydukları
çeşni detay ile işlenmiş,
ve söylenmeyen
şüpheciliğimiz.
(iki) görelilik
çoğuldur muhakkak,
bir(i)birinedir öteki;
kendinden sonra başlayan
varoluşun.
bana göre şiir,
sana göre çikolata...
(üç) olasılık
vardır belki de,
çok daha fazlası
sabırsızlığımız.
bir şeylere son ararken;
ıskalar, başlangıçlar
asla tesadüf değil.
11 Mart 2009
camda iki
yağmur yağar,
camda iki insan.
elleri perdede kalır zarifçe.
hep zariftir elleri.
karanlıkta pek seçilmez,
yüz hatları.
ama bilinir yine de;
elleri gibi.
ve bilinir gülümsemeler
illa görmek gerekmez bazen.
zarif el sallanır karanlıkta,
yağmur havada kalır,
gülümseyişler kalır
yüz hatlarında.
bilinir sadece,
görmek gerekmez bazen.
yağar üstüne eğimli sokakların
ve yağar insanın üstüne
ve içine.
camda iki insan,
yağmuru yavaşlatır
sindire sindire doldursun diye...
Yolculuklarda sadece, kendi halinde, sade
Yaylı çalgılara bayılıyorum.
Gözümü kapattım, açtım, kapattım yine;
Sesi açtım sonuna kadar ve uyudum.
Rüyadan dönüyordu bir çift,
Yolda karşılaştık, sanki bizdik.
Erkeğin saçları dökülmemiş, beyazdı yer yer
Olgun bir güven yayıyordu etrafına.
Kadında bir duru güzellik, ve en önemlisi
Anlamlıydı yüzü.
Gülümsedik yanyana geçerken.
Bahçelerden çok kendilerini sulayan
Gençlerle karşılaştım.
Haklıydılar,
Onların daha çok suya ihtiyacı vardı.
Benim de…
Suyun altında durdum bir süre.
Rüzgara döndüm kulaklarımı,
Yokoldu sesler, duyulmuyordu
Gençlerin konuşmaları.
Sadece rüzgar ve su.
Neler yaratmadı ki bu rüzgar ve su
Diye geçirdim aklımdan.
Ne dağlara şekil vermiştir
Yanağımdan aşağı süzülen su
Ne bitkiler döllemiştir
Tenimi yalayan rüzgar.
Oradan ayrılırken gençlere selam verdim
Karşılık yoktu, herhalde görünmezdim o an
Başka türlüsü mümkün değildi
Evet evet en mantıklısı buydu
Görünmezdim.
Yanımda yürüyen rüzgara bir sigara uzattım
Almadı, peki dedim yaktım bir tane
Ama biliyordum, dayanamayacak yine içecekti o da
Bırakamazdı sigarayı, palavraydı hepsi
Nereden geliyorsun diye sordum
“Bir yerden gelip bir yere gitmem ben aslında
Zannedildiği gibi
Ben heryerdeyim, bilmem anlatabildim mi?”
Çok iyi anlamıştım
Sonra bir baktım yoktu.
Sigarama göz attım, yarıya gelmiş
Güldüm.
Uyandığımda sadece uyanmıştım
Ve yol devam ediyordu.
Nefesli çalgılara bayılıyorum.
Sesi yükseltmek istedim, ama zaten…
Üzüldüm bir an.
Kendi sesimi azaltmaya karar verdim ben de…
Uyudum.
Rüyadan dönen kimseye rastlamadım,
Bir ben vardım ortalıkta.
Gerçi korkunç değildi bu durum
Uyumak için garip bir saatti
Saat kaçtı peki? Ne zamandır saate bakmamıştım
Yine de bakmadım
Biliyordum ki bir işe yaramayacak
Zamanın benimle ne işi olabilir ki
Bir traktör yanaştı, yavaşladı yanımda
Başımla selamladım onu
Saat kaç diye sordu
Bilmediğimi söyledim
Hem niye ilgilendiriyordu ki saat onu
Arkasından baktım
“Sana ne saatten be adam!
Defol git rüyamdan” diye bağırdım
Gözden kayboldu
Uyandım,
Rüyalarda sinirlenmek iyi değildi
Elbette ben de biliyordum bunu
Herkes bilir
Su.
Evet suya ihtiyacım vardı.
Bir dikişte içtim.